Tek farkı havanın çok soğuk ve İstanbul'un kendini kara teslim etmiş olması. Tıpkı küçük bir çocuğun istediği oyuncağı alamayışı gibi kasvetli, karanlık ve içini sızlatan acı gibi içimizi gıcıklayan bir soğuk var dışarıda. (Bugün kahvemi alıp elime dışarı çıkmaya korktuğum ve üşendiğim için miskin bir kedi gibi o camın önünden bu camın önüne savrulup durduğum öğrencilik günlerimden biri olmalıydı! )
Ülke gündemine baktığımızda yada tam anlamıyla tüm gündeme baktığımızda görevden alınan savcılar, düşen uçaklar, açık denizlerde yanan feribotlar, bu soğuk kış günü evi boşaltılan zavallılardan oluşmakta.
Magazin gündemine bakacak olursak 'onun aşkı kiminle görüldü, 2014 de kim en çok öpüştü? Vay efendim kim, kiminle, nerede, nasıl?' gibi her zamanki sorunsallarıda ayriyetten bir başka şekilde eşlik ediyor haberleri takip edebilme çabama.
Şuan bunları bir dönercinin lokantasından yazıyorum. Öğle tatilindeyim, yemeğimi yerken bana eşlik eden haberler, gündem, sosyal medya zırvalıklarından sıyrılıp kendim bir şeyler karalamak istedim. Yeni işime adapte olmaya çalışırken hem içimden kendime sövüyor hemde sevdiğim işi yapabilmek adına kendi iç dünyamda çırpınıyorum. Benim desteğim sadece içimdeki kendimlerden oluşuyor. Bir başkasının kurduğu düzende boğulmak yerine, kendi kurduğum ve bu millete göre aykırı gelecek olan çalışma stili ve düzeni içinde savrulup yine kendi başarılarımın altını kendi imzamla süslemek istiyorum.
Yeni yıl geliyor. Ben hep umut doluyum. Ve biliyorum bu yılda bir öncekinden farklı mutluluklara ev sahipliği yapacak. İstemediğim tüm zorunluluklardan silkeleyip arındıracak beni. İhtiyacım olan tek şey inandıklarımın yanına biraz destek bulabilmek. Hepsi bu..
Mutluluktan ayaklarınızın yerden kesildiği yıllar olsun. (Benim genellikle rüzgardan kesiliyor ama sizin öyle olsun )